Kurtlar Vadisi: Irak, 2006 yılında vizyona girdiğinde sadece bir sinema filmi değildi. Türkiye’nin uzun yıllardır bastırılmış öfkesinin, emperyalizme karşı yükselen tepkisinin, Batı’nın ikiyüzlü dış politikalarına karşı bir hesaplaşma çağrısının görsel manifestosuydu. Film, “Türk sinemasında millî refleksin yeniden uyanışı” olarak kabul edildi. Ancak bu yapımı salt milliyetçi heyecanla sınırlamak büyük bir eksiklik olur. Çünkü Kurtlar Vadisi: Irak, Türkiye’nin hem iç hem dış politikada yaşadığı kırılmaların, toplumsal hafızadaki derin izlerin ve Batı’ya duyulan sistematik güvensizliğin sinematografik özetidir.
Film, 4 Temmuz 2003’te yaşanan Süleymaniye Çuval Olayı üzerinden kurgulanır. Türk Özel Kuvvetleri mensubu askerlerin Amerikan askerleri tarafından başlarına çuval geçirilerek alıkonulması, Türkiye’de halk nezdinde bir aşağılanma ve devletin dış politikadaki kırılganlığının somut bir göstergesi olarak algılanmıştır. Filmde Polat Alemdar ve ekibi, bu olayın intikamını almak için Irak’a geçer. Burada karşılaştıkları ise sadece Amerikan subayları değil; işkence kampları, insanlık dışı uygulamalar, kimyasal silah denemeleri ve sömürgeci mantığın bütün çıplaklığıyla yansıtıldığı bir vahşettir.
Film aslında şu mesajları verir:
1. Türkiye’nin Artık Figüran Değil, Aktör Olması Gerektiği:
Kurtlar Vadisi: Irak, Türkiye’nin uluslararası sistemde edilgen kalmasının bir sonucu olarak yaşanan utanç verici olaylara dikkat çeker. Film, bu edilgenliğe karşı “müdahil olma hakkı”nı savunur. Polat’ın tek başına Amerikan üslerine girmesi, bir irade beyanıdır. Türkiye’nin dış politikada kendi çizgisini belirleme iddiasının simgesel bir anlatımıdır.
2. Amerikan İşgali ve İkiyüzlülük:
Film, Amerika’nın Irak’ta özgürlük ve demokrasi getirme” adı altında gerçekleştirdiği askeri işgalin perde arkasını gösterir. İşkence sahneleri, sivillere yapılan saldırılar, düğün bombalamaları gibi unsurlar; Amerikan propagandasının karşısında alternatif bir gerçeklik sunar. Bu yönüyle film, Batı medyasının görmezden geldiği bir coğrafyayı Türk izleyicisine yeniden tanıtır.
3. Orta Doğu’nun Gerçek Sahipleri Uyanmalı Mesajı:
Kürtler, Türkmenler, Araplar, Ezidiler… Filmde yer alan tüm halklar, aslında emperyalizmin kurbanıdır. Filmde Türkiye’nin bu halklara ağabeylik” rolü üstlenmesi gerektiğine dair bir vurgu vardır. Bu mesaj, sadece siyasi değil, tarihsel ve kültürel bir bağlamı da taşır. Osmanlı’nın mirası ve bölgedeki toplumsal bağların yeniden hatırlatılması amaçlanmıştır.
4. İslam Medeniyetine Yapılan Sistematik Saldırıya Karşı Direniş:
İslam dininin ve Müslüman halkların filmde sürekli mazlum konumda gösterilmesi, bilinçli bir tercihtir. Bu, Batı medyasında sıklıkla terörle özdeşleştirilen” Müslüman kimliğine karşı, erdemli, dirençli ve şerefli bir portre çizer. Polat Alemdar’ın “Bir adam öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir” sözü bu duruşun özeti gibidir.
5. Türkiye’de Bastırılan Millî Refleksin ve Onur Arayışının Dışavurumu:
Film bir yanıyla da Türkiye halkının yıllardır içine attığı millî öfkenin bir boşalımıdır. ABD’ye karşı doğrudan tavır koyan bir Türk kahraman figürü, Türk halkı için bir ilk olmuştur. Bu karakter üzerinden halk; devletten alamadığı tepkiyi sinema yoluyla elde etmiş, adeta vicdanını ve gururunu.
perdeye yansıtmıştır.
6. Türk Devlet Aklının Derinliğine Gönderme:
Filmde Polat Alemdar karakteri sadece bir aksiyon kahramanı değildir. O, “derin devlet,ya da “devletin içindeki asıl güç” fikrinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Bu figür, Türkiye’nin sahne arkasında hâlâ ciddi bir akla ve plana sahip olduğu imajını kuvvetlendirir. Seyirci, Polat üzerinden devletine yeniden güvenmeyi öğrenir.
7. Küresel Sistem Eleştirisi ve Medya Manipülasyonu:
Hollywood’un kahramanlaştırdığı Amerikan askerleri, bu filmde “işgalci” ve “katil” olarak resmedilir. Böylece Türk sineması ilk kez, küresel propaganda gücüne karşı kendi anlatısını oluşturur. Bu, sadece bir sinema hamlesi değil; kültürel bir meydan okumadır. Film, medya üzerinden yapılan algı operasyonlarına karşı bir “doğu söylemi” geliştirir.
8. Post-Modern Sömürgeciliğe Karşı Kültürel Direniş:
Kurtlar Vadisi: Irak, emperyalizmin sadece askeri değil, kültürel boyutuna da dikkat çeker. Düğün sahnesinde çocukların, kadınların katledilmesi; aile yapısına ve kültürel değerlere doğrudan saldırının bir temsilidir. Bu, sadece toprak değil; inanç, gelenek ve insanlık üzerinden yürütülen bir savaşın anlatımıdır.
9. Türkiye İçin Bir Yön Arayışı:
Film, Türkiye’nin NATO ya da Batı eksenli dış politikası yerine, kendi medeniyet değerlerine yaslanan bağımsız bir çizgi izlemesi gerektiği mesajını taşır. Bu açıdan film, sadece geçmişin değil; geleceğin Türkiye’si için de bir vizyon önermektedir.
10. Filistin, Gazze ve Müslüman Coğrafya İçin Sessiz Bir Haykırış:
Film Irak’ta geçse de, alt metninde Filistin’i, Gazze’yi, Afganistan’ı, Suriye’yi ve diğer mazlum coğrafyaları temsil eder. Anlatılan vahşetler evrensel bir adalet arayışının sembolüdür.
Kurtlar Vadisi: Irak, Türkiye’nin siyasi hafızasında özel bir yere sahiptir. O film, bir milletin boynuna geçirilen çuvalı zihninden çıkarması için yapılan bir çağrıdır. Sinemanın gücünü sadece eğlence değil; farkındalık, öfke ve bilinç olarak kullanan bu yapım, Türk sinema tarihinde bir kırılma noktasıdır.
Her sahnesi, aslında şu soruyu sordurur:
Türkiye bu coğrafyada ne için vardır? Ne kadar bağımsızdır? Ne kadar sahipsiz kalmıştır?”
Ve her sahnesi şu cümleyle yanıtlanır:
Biz bu toprakların çocuklarıyız. Hesabı da sorarız, bedeli de öderiz.
Ahmet Cemal Peker
UNCATEGORİZED
19 saat önceUNCATEGORİZED
3 gün önceUNCATEGORİZED
3 gün önceUNCATEGORİZED
4 gün önceUNCATEGORİZED
4 gün önceUNCATEGORİZED
4 gün önceUNCATEGORİZED
4 gün önce