BU TOPRAKLARIN HİKÂYESİ BÖYLE YAZILMAYACAK

Sürmene’ye Sahip Çıkma Çağrısı

Bu satırlar bir diziye, bir ödüle ya da tekil bir karara itiraz metni değildir. Bu satırlar, Sürmene’nin ve Sürmene halkının kimliğine, kültürüne ve geleceğine sahip çıkma çağrısıdır. Bugün kamuoyunda tartışılan mesele, bir televizyon yapımının aldığı ödül ya da yapılan bir tanıtım faaliyeti gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Oysa asıl mesele bundan çok daha derindir. Konu, bir kentin yıllar içinde emekle inşa edilmiş kültürel hafızasının, geleneklerinin ve toplumsal değerlerinin nasıl yavaş yavaş aşındırıldığıdır. Konu, biz fark etmeden normalleştirilen bir kimlik kaybıdır. Sürmene Belediyesi’nin, “tanıtım” gerekçesiyle bir televizyon dizisini ödüllendirmesi kamu vicdanında ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır. Burada sorulması gereken soru açıktır: Nasıl bir tanıtımdan söz ediyoruz? Uyuşturucu, silah, suç, kabadayılık ve çarpık ilişkiler üzerinden inşa edilen bir kurgu, Sürmene’nin kimliğini gerçekten yansıtıyor mu? Bir kentin adı, karanlık senaryolarla anıldığında bu tanıtım mı olur, yoksa itibar zedelenmesi mi? Sürmene’nin tanıtılmaya ihtiyacı yoktur. Sürmene zaten kendini anlatan bir kenttir. Bu topraklar, alın teriyle yoğrulmuş emeğiyle, deniziyle, yaylasıyla, kemençesiyle, horonuyla, ustalıkla işlenmiş bıçağıyla yüzyıllardır kendini anlatmaktadır. Sürmene’nin hikâyesi sokak kabadayılığıyla değil, çalışkanlığıyla; yozlaşmayla değil, dayanışmasıyla yazılmıştır. Sorun tam da burada başlamaktadır. Eğer bir toplum, kendi kültürünün ekranda karikatürleştirilmesine sessiz kalıyorsa, o toplum yarın kendi değerlerini savunacak zemini de kaybeder. Bugün “bir diziden ne olur” diyerek geçiştirilen her şey, yarın çocuklarımızın zihin dünyasında normalleşmiş bir hayat algısına dönüşür. Bu yapımlar masum değildir. Toplumu ve özellikle gençleri fark ettirmeden dönüştüren, suçu, şiddeti ve yozlaşmayı sıradanlaştıran bir etki yaratmaktadır. Bugün ekranda izlenen sahneler, yarın sokakta karşılaşılan davranışlara dönüşür. Bugün görmezden gelinen dil, yarın günlük konuşmanın parçası olur. Bu sürecin sonunda toplum kendine şu soruyu sormak zorunda kalır: “Biz nerede yanlış yaptık?” Sorular ortadadır. Neden özellikle belirli bölgeler seçilmektedir? Neden bu şehirler sürekli karanlık, sorunlu, suçla iç içe gösterilmektedir? Neden ahlakın, örfün, komşuluğun yok sayıldığı bir anlatı dayatılmaktadır? Cevap acıdır ama nettir. Çünkü sessiz kalıyoruz. Çünkü tepki göstermiyoruz. Çünkü “bizi ilgilendirmez” diyerek kendi kültürümüzden vazgeçiyoruz. Artık bu sessizliğin sona ermesi gerekmektedir. Bir şehrin ruhu reyting uğruna pazarlık konusu yapılamaz. Kültür, gelenek ve toplumsal saygınlık, hiçbir tanıtım faaliyetine feda edilemez. Buradan açıkça sesleniyorum. Yerel yöneticilere, siyasetçilere, sivil toplum kuruluşlarına, esnafa, gençlere, yaşlılara… Bu şehir hepimizin. Bugün sahip çıkmazsak yarın konuşacak bir değerimiz kalmayacak. Bugün söz söyleme günüdür. Bugün itiraz etme günüdür. Bugün Sürmene’nin kimliğine sahip çıkma günüdür. Yarın çok geç olabilir. Ve o gün geldiğinde ne pişmanlık ne de geç kalmış tepkiler bir anlam ifade edecektir. Bu toprakların hikâyesi böyle yazılmayacak. Sürmene sahipsiz değildir.
Benzer Videolar