CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aldığı ölüm tehditleriyle bir kez daha gündemde. Sosyal medyadan kendisine yöneltilen “asacağız, öldüreceğiz” ifadelerini kamuoyuna açıklayan Kılıçdaroğlu, can güvenliğinin tehdit altında olduğunu söyledi.
Bu tehditler münferit değil. Yıllardır farklı olaylar ve aktörler üzerinden süregelen bir tablo var. Konvoyuna yapılan saldırı, Çubuk’ta uğradığı linç girişimi, organize suç lideri Alaattin Çakıcı’nın açık tehditleri ve sosyal medya üzerinden gelen sistematik mesajlar aynı zincirin parçaları olarak görülüyor.
Kılıçdaroğlu’na yönelik tehditlerin kronolojisi dikkat çekici. 2016’da Artvin’de konvoyuna ateş açıldı, bir asker şehit oldu. 2019’da Ankara Çubuk’ta şehit cenazesinde kalabalık tarafından linç edilmeye çalışıldı. 2020’de organize suç lideri Çakıcı doğrudan ölüm tehdidinde bulundu, CHP suç duyurusunda bulundu ancak süreç tartışmalı kaldı. 2021’den itibaren sosyal medyada sürekli tehdit mesajları yayıldı. 2025’te ise Kılıçdaroğlu tehditlerin boyutunu açıkça dile getirerek “artık bu işin şakası kalmadı” dedi.
Tehditlerin arkasında farklı aktörler var. Organize suç çevreleri, milliyetçi gruplar, sosyal medya troll orduları ve faili meçhul odaklar farklı dönemlerde öne çıktı. Çakıcı örneğinde olduğu gibi bazı isimler doğrudan kamuoyu önünde tehdit savurdu. Çubuk olayında linç girişimi, aşırı grupların sahaya nasıl mobilize olabildiğini gösterdi. Sosyal medyadaki anonim hesaplar ise sistematik saldırılarla tehditleri gündemde tutuyor.
Hukukçular bu tehditlerin Türk Ceza Kanunu’na göre suç olduğunu belirtiyor. TCK 106 ölüm tehdidi, TCK 125 hakaret, TCK 216 halkı kin ve düşmanlığa tahrik maddeleri bu tür fiilleri kapsıyor. CHP bu doğrultuda defalarca suç duyurusunda bulundu. Ancak soruşturmaların etkinliği ve sonuçları kamuoyunda tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Kılıçdaroğlu’nun hedef alınmasının ardında siyasi etkisizleştirme, organize suç çevrelerinin güç gösterisi ve toplumsal kutuplaşma dinamikleri bulunuyor. Muhalefet liderini hedef almak yalnızca bireysel bir saldırı değil, aynı zamanda demokratik kurumlara ve toplumsal barışa yönelen bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’nin siyasal tarihi açısından bu dosya kritik bir sınav niteliği taşıyor. Devletin muhalefet liderini koruma sorumluluğu, mafya ve siyaset ilişkileri iddiaları ve hukukun üstünlüğü bu tablo üzerinden yeniden sorgulanıyor. Kamuoyunda en çok sorulan soru ise aynı: Bu tehditlerin ardındaki güçler kim ve neden hesap vermiyorlar
Cemal Peker
GÜNDEM
6 saat önceGÜNDEM
7 saat önceGÜNDEM
7 saat önceGÜNDEM
11 saat önceGÜNDEM
20 saat önceGÜNDEM
22 saat önceGÜNDEM
2 gün önce