DEVLETE KARŞI KİN VE NEFRETİ TETİKLEYEBİLEN PAYLAŞIMLARIN HUKUKİ, TOPLUMSAL VE MEDYA AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Türkiye’de sosyal medya ortamı, özellikle siyaset, devlet otoriteleri, dış politika ve güvenlik konularında manipülatif, teyide muhtaç veya kasıtlı olarak çarpıtılmış bilgilerin yoğun biçimde yayıldığı bir platforma dönüşmüştür. Görselde yer alan ve geçmişte yapılmış bir iddianın bugüne taşınarak bağlamından koparılmış şekilde sunulması, toplumda güvensizlik, devlet kurumlarına yönelik nefret ve kutuplaşma duygusunu güçlendiren tipik örneklerden biridir. Metindeki iddiaların doğruluğu, kaynağı, bağlamı veya hukuki gerçekliği ne olursa olsun, bu tür paylaşımlar bir fikir tartışması üretmekten çok, özellikle genç kitlelerde devlete karşı şüphe ve öfke oluşturma etkisine sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti’nin terörle mücadelesi, devlet kurumlarının anayasal varlığı ve kamu düzeninin korunması gibi stratejik alanlarda bu tür söylemler, sadece bireysel bir görüşten ibaret değildir; toplumsal güvenlik yönünden sonuç doğurabilecek bir nitelik taşır. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri, bu tür içeriklerin sınırını açık biçimde çizer: TCK 216 :Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama: Kişilerin sosyal sınıf, bölge, etnik kimlik, ideolojik aidiyet veya siyasi pozisyon farklarına işaret ederek toplumdaki bir kesimi diğer kesime karşı kışkırtan, düşmanlık duygusu oluşturan paylaşımlar suç kapsamına girebilir. TCK 301 :Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılamak: Devlet kurumlarını sistematik biçimde itibarsızlaştırmaya çalışan, ‘devletin tüm yapısı zaten kurgudur, vatana ihanet içindedir gibi genelleyici ve gerçeklikten kopuk iddialar, ifade özgürlüğü kapsamında olmayıp TCK 301 çerçevesinde değerlendirilebilecek niteliktedir. TCK 214 ve 215 :Suça özendirme : suçluyu övme: Şiddeti veya terörü meşrulaştıran, devletin terörle mücadelesini itibarsızlaştıran söylemler, hukuki açıdan sorun doğurabilir. Bu maddelerin temel amacı, ifade özgürlüğünü sınırlamak değil, demokratik toplum düzenini ve kamu güvenliğini korumaktır. Eleştiri ile nefret üretme arasındaki çizgi burada belirginleşir: Eleştiri, gerçeğe dayanır; nefret üretimi ise manipülasyona ve provokasyona. Görseldeki paylaşımın toplumsal etkisi Sosyal medyada bağlamından koparılmış şekilde dolaşıma sokulan benzeri pek çok içerik, bireylerin devlete olan güveninde aşınma yaratır. Bu aşınma sadece siyasal alanda değil, kamu düzeni, güvenlik, sosyal uyum ve kurumlara itimat gibi alanlarda da kendisini gösterir. Bu nedenle bu tür içerikler, yalnızca bir paylaşım’ değildir; özellikle dönemsel hassasiyetlerde sosyolojik bir kırılma etkisi yaratabilir. Türkiye’de özellikle genç kuşakta sıkça görülen devlet karşıtı öfke’ ve sistem eleştirisi adı altında nefret üretimi olgusunun kökeninde, bu tür manipülatif paylaşımların sürekli tekrarlanması vardır. Bu durum toplumda sağlıklı demokratik tartışma kültürünü ortadan kaldırmakta, yerine duygusal ve öfke merkezli bir algı inşa etmektedir. Medya sorumluluğu ve içerik kaldırma gerekliliği Demokratik ülkelerde medya özgürlüğü sınırsız değildir; dezenformasyon, terörü meşrulaştırma, devlete yönelik nefret üretme ve toplum huzurunu bozma gibi içerikler, hukuk tarafından sınırlandırılır. Bu açıdan bakıldığında: Devlete karşı kin ve nefret oluşturabilecek, terörü örtülü biçimde meşrulaştıran, kamu otoritesini itibarsızlaştırmaya yönelik iddialar içeren bu tür paylaşımların ilgili mevzuat çerçevesinde incelenmesi ve gerektiğinde kaldırılması hukuken ve toplumsal barış açısından zorunludur. Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, kendi devletini aşağılayan, devleti düşmanlaştıran, toplumda kaos fikrini besleyen söylemler, yalnızca bireysel bir görüş değil; toplumsal bütünlüğü tehdit eden bir olgudur. Bu nedenle sosyal medya platformlarının, ilgili hukuki mekanizmalar ve savcılık makamları ile birlikte koordineli şekilde hareket etmesi gerekir. Görseldeki metin, geçmişten alınmış bir iddianın bugüne taşınarak devlete yönelik kuşku ve nefret üretme potansiyeline sahiptir. Bu tür içerikler: Gerçek dışı veya bağlamından kopuk olabilir. Toplumda devlet kurumlarına karşı güvensizliği besleyebilir. TCK kapsamına girebilecek nefret ve düşmanlık oluşturan bir etki yaratabilir. Terörle mücadele süreçlerinde toplumsal direnci zayıflatabilir. Bu nedenle bu tür yayınların, demokratik ifade özgürlüğü sınırları içinde kalıp kalmadığı titizlikle incelenmeli; kamu düzenini bozma potansiyeli taşıyanlar ise ivedilikle kaldırılmalıdır.
Benzer Videolar